|
BUENOS AİRES..
Öncelikle direkt şunu yazayın: BUENOS AİRESDEN HİÇ HOŞLANMADIM KARDEŞİM! YIKIL KARŞIMDAN BUENOS AİRES, GÖZÜM GÖRMESİN! Gerçekten bu şehirin hoşlandığım bir yanı var mı diye düşünüyorum, vallahi yok.. Daha Arjantine gitmeden antipati başladı bende. Daha önce Arjantine giden arkadaşlar beni uyardılar: Aman ha dikkat et, hava karardığında dışarıda kalma, pasaportunu kesinlikle yanında taşıma, cebinde 100-200 dolardan fazla para olmasın, gasp ve yankesicilik çok yaygındır dikkat et, sokaklarda elinde fotoğraf makinası ile sağa sola bakma turist olduğun anlaşılmasın.. vs.. vs.. Sonra Devrialem tur firmasından Niso bey, uçakta tanıştığım Türk mühendisler, Buenos Aires de otelde tanıştığım Türkler... Herkes aynı uyarılarda bulundu.. Bu nedir kardeşim? Zaten daha şehre inerken şehrin ne mal olduğunu anlıyorsunuz. Uçak daha alçalırken altınızda sonu gelmeyecekmiş gibi uzanan, bitmek bilmeyen gecekondular, şehrin yapısı hakkında fikir veriyor. Bu gecekondular, öyle bizdeki gecekondular gibi değil, Brezilyadaki favelalar gibi tenekelerden yapılma, tek oda gecekondular. Bu gecekondular o kadar sağlıksız ki, kışın çok soğuk ve nemli, yazın ise çok sıcak oluyormuş. Uçak alçalırken altınızda uzanan bu favelalar bitmek bilmiyor. Yahu uçakla geçiyoruz, dakikalarca altımızda uzanan bu gecekondu mahalleleri bitmek bilmiyor.. Yoksulluk bu derece yaygın ve sefil düzeydeyse ortam, şehir anlatıldığı kadar turistler için tehlikeli demektir diye düşünüyorsunuz.. NOT: düşündükçe Arjantin hakkında hoşuma giden birşey buldum: Biftekleri (Lomo de beef!).. Aşağıda bu konuya ayrıntılı olarak döneceğim.. Hurtigruten firması ve diğer güney kutbu yolcularıyla Buenos Aires'de, Hotel Emperador'da buluşuyoruz. Buradan ülkenin en güney noktasındaki Ushuaia'ya uçacağız; oradan da MV Fram gemisine bineceğiz. Ondan sonra dalgaları ile meşhur Drake boğazını geçip güney kutbu kıyılarına varacağız.. Bu plan sebebiyle Buenos Aires'den geçmek zorundayız malesef.. Buenos Aires, deniz kenarında bir şehir olmasına rağmen deniz balçık kıvamında, bu yüzden plaja giderim, denize girerim diye plan yapmamak lazım. Buenos Aires'in denizi aslında çok dar bir körfez olduğundan akıntıların denizi temizleme şansı yok. Bu yüzden yüzülebilir değil.. Havaalanında döviz büroları var. Elinizdeki dövizi buralarda pesoya çevirebiliyorsunuz. Yalnız ben gittiğimde uyardılar, elinizdeki tüm parayı pesoya çevirmeyin diye. Yeni bir kanun çıkmış, dövizi pesoya çevirebiliyorsunuz ama pesoyu dövize çeviremiyorsunuz. Ülkeden döviz çıkışını kısıtlamak için pesonun dövize çevrilmesi yasaklanmış. Krizin etkisi tabii.. Kaldığımız otel fena değildi. Ben, Buenos Aires'i bi halt sanıp turdan bir kaç gün önceden gittiğimden, şehirde bir kaç gün geçirmek için vaktim vardı. İlk gün 18 saatlik uçuştan sonra jet-lag sebebiyle güpegündüz pestil olup uyudum, akşam çıkıp yakın çevreyi gezdim.. Ertesi gün cebimde az bir para ile çok bahsedilen florida sokağına gittim.. Tanıdıklara bir kaç hediyelik alayım dedim. Bir döviz bürosuna girdim, adamlar pasaport istiyorlar döviz bozmak için. Pasaportumu yanımda taşımadığımı, insanların bana yaptıkları uyarıları anlattım. Pasaportumun fotokopisini gösterdim; ama meğer ülkeye giriş yapılırken vurulan damganın da fotokopisi gerekiyormuş. Ben de otele döndüm, pasaportun damgalı sayfasının da fotokopisini aldım, döviz bürosuna geri döndüm. Sırada beklerken bir kaç turist gördüm. Kafalarında, alınlarında pansumanlar vardı. Muhtemelen darp-gasp edilmişler.. Sanırım uyarılar haklı yapılmış.. Sıram gelince adamlar tekrar pasaportun aslını istediler. Bana yapılan uyarıları anlattım tekrar, fotokopi ile idare etmeleri gerektiğini söyledim. Neyseki halden anlayıp paramı pesoya çevirdiler. Bu sırada o kadar çok form dolduruyorsunuz ki hayret edersiniz.. Evli mi - bekar mı olduğunuzu, kaç çocuğunuzun olduğunu yazmanızı istiyorlar. Bu arada resmen yarı Türkçe yarı ingilizce anlatıyorum derdimi, adamlar da ispanyolca cevap veriyorlar ama bir şekilde anlaşıyoruz. Döviz bürosunda rastladığım kafası gözü yarılmış turistler aklıma çakıldı kaldı.. Sanırım buralar harbiden tehlikeli.. NOT: herhangi bir ülkeye gittiğinizde ilk öğrenmeniz gereken kelime, LÜTFEN olsun.. Döviz burasundaki elemanlarla ingilizce-türkçe-ispanyolca, kafa göz yara yara anlaşırken arada bol bol POR FAVOR katıştırdım.. Bu sihirli kelime bence her kapıyı açıyor.. Florida sokağından kendime ve arkadaşlarıma bir kaç mate çayı (yerba çayı) ve bunu içmeye yarayan bombilla (metal pipet) ve mate (kabak kurusundan yapılan içme kabı) aldım.. Bu çok ilginç bir şey. Aslında Uruguay'da daha yaygınmış. Hatta Uruguay çayı olarak da biliniyormuş. Özel bir hazırlama şekli ve kendine has bir kültürü var. Öncelikle şunu söyleyeyim, Uruguay'da yada Arjantin'de bu çayı herhangi biryerde içmeniz mümkün değil. Sebebi şu: çayın hazırlandığı mate kabı tamamen kişiye özel kabul ediliyor. Bu çayı içmek için metal kamışını, mate kabını ve mate çayını satın almanız gerekiyor, bu yüzden yerel bir kültür olmasına rağmen hiç bir restoranda, çay bahçesinde bu çayı bulamıyorsunuz. Herhangi bir yerde birisini bu çayı içerken görseniz bile size ikram etmesini beklemeyin, çünkü dediğim gibi bu çay ve içme kabı çok özel kabul ediliyor. Ben bunu iç çamaşıra benzetiyorum. Bu çay iç çamaşırınız kadar size özel kabul ediliyor ve içebilmenin tek yolu çayı ve kabını hediyelik eşya satan yerlerden satın almak. Aldıktan sonra kaba sıcak su koyup bir gece bekletiyorsunuz. Sabah, bu suyu döküyorsunuz, kola renginde bir su dökülüyor. Çayı hazırlamak için öncelikle kabın en az üçte birini çayla dolduruyorsunuz. Üzerine kaynatılmış sıcak suyu sadece çayı tamamen ıslatacak kadar döküyorsunuz. Tüm çay ıslanıyor ve mate kabının dibine çamur gibi oturuyor. Bir süre sonra üzerine sıcak suyu doldurup metal pipeti ile içebiliyorsunuz. Dibindeki çamurlaşmış çayın tüm aroması kaybolmuyor. Gün boyu tekrar tekrar sıcak su döküp içebiliyorsunuz. Dediklerine göre 5-6 kez doldurup içebiliyormuşsunuz. Ben bu çayı denedim, hiç ama hiiç tavsiye etmem.. İnanılmaz kötü bir tadı var. Arjantinliler bunu gün boyu nasıl içiyor anlamadım. Ben mate çayı yerine demlik poşeti koyup normal çay içmek için kullanmayı deneyeceğim.. Mate çayının tadı o kadar berbattı ki direkt çöpü boyladı.. Allahtan sadece 1 poşet almıştım.. Kaldığım otelde bir turist rehberi kitapçığı vardı, adamlar rehberi ispanyolca hazırlamışlar iyi mi?.. Burada da Fransa da olan reflex hakim; siz ingilizce anlatıyorsunuz, karşı taraf ingilizce bilse de ispanyolca cevap veriyor.. Bir sabah, baktım ki kendi başıma gezmem tehlikeli olacak, bari bir şehir turuna katılayım; hem daha güvenli olur hem de görülmesi gereken yerlere onlar zaten götürürler dedim. Otel resepsiyonundaki elemana güvendim, doğru düzgün bir tur ayarlar diye. Bana hemen bir tur ayarladı. Onbeş dakika sonra otelin önüne bir panelvan geldi. Tur aracı buymuş. Ben bununla büyük tur otobüsünün olduğu yere gidicez diye beklerken bütün tur aracının o panel van olduğunu öğrendim.. Bir kaç otelden daha 3-5 yolcu aldık ve şehir turuna başladık. Anladığınız üzere bu tur kaçak bir şehir turu. Rehberin de lisanslı, sertifikalı bir rehber olduğunu hiç sanmıyorum; ama allah için gerçek bir turun götüreceği her yere götürdüler ve rehber kız da gittiğimiz yerler hakkında bol bol bilgi verdi.. İlk olarak bizi devlet hastanesinin önüne götürdüler ve başımıza bir iş gelirse ilk olarak buraya başvurmamız gerektiği söylendi. Yani darp, gasp falan olur da başınız gözünüz yarılırsa ilk olarak devlet hastanesine başvurmalısınız dendi. Dediklerine göre Arjantinde bir kanun çıkarılmış, turistlerin bu gibi yaralanmalarının tedavisi ücretsiz yapılıyormuş.. Buyurun.. O kadar uyarı üzerine bu bilgi çok iyi oldu.. Gel de gez Buenos Aires'i.. Buenos Aires'de hiç hoş olmayan bir toplumsal yapı var. Zenginler çok zengin, yoksullar ise resmen sefil durumda.. Bu iki kesim arasındaki uçurum alabildiğince fazla. Zenginler kendi ortamlarını ve sosyal alanlarını yaratmışlar ve zengin olmayanların bu alanlara girmesini mümkün olduğunca engellemişler. Mesela burada binicilik kulüpleri, klasik otomobil kulüpleri, yat kulüpleri zenginlere hitap eden kulüpler her yerde gözünüzü deliyor. Görmemişlik had safhada. Yoksullar ise favelalarda can çekişiyor. Ortası yok.. Zenginlerin bu görmemişliğinin en büyük simgelerinden biri de meşhur Recoleta mezarlığı.. Bildiğiniz gibi Eva peron'un mezarı da burada.. Burada orta halli bir mezarın toprağının değeri söylendiğine göre milyon dolarları buluyormuş; bir de mezarın yapısının, üzerindeki heykellerin, işlemelerin değerini düşünün. Bazı mezarların içinde aynı aileye ait birden fazla kişinin mezarı bulunuyormuş ve alt katlara inmek için içinde bir asansör dahi bulunuyormuş.. Dendiğine göre komple bir mezar, 3-5 milyon dolardan başlıyormuş; üst sınır yok denebilir tabii. Daha önce Arjantin'e gitmiş arkadaşlarım bana aslında Eva Peron'un o kadar da sevilmediğini söylemişti. Biz buradan bakınca ülkesine liderlik etmiş, bir çok fayda sağlamış, tüm ülke halkı tarafından sevilen bir lider sanıyoruz. Oysa gerçek böyle değil. Açık söyleyeyim, Arjantin'de kime sorsam Eva peron için çok ağır konuştu. Tur rehberi bizi Recoleta'ya götürdüğünde tabii ki Eva Peron'un mezarına da götürdü; ama çevreye tedirgin tedirgin sağa sola bakınarak bizi sessiz bir köşeye çekti. Başladı Eva Peron hakkında içini dökmeye; Eva Peron ülkeye çok katkıda bulunmuş, kadın haklarını getirmiş, ama çok da yolsuzluk yapmış. Ülkesini şöyle soymuş, böyle soymuş.. Hatta bunları anlatırken resmen 'Eva Peron' yerine 'Bu o... kadın' diye bahsediyordu.. 'Her yıl mezarı başında anılır, burası çiçeklerle dolar; ama ertesi sabah burada tek bir çiçek bulamazsınız, bu o...'yu sevmeyen halk ertesi sabah buradaki tüm çiçekleri toplar, çöpe atar. Arjantin'de Eva Peron sadece 1 gün anılır' diyordu.. Turla, ünlü BOCA mahallesine gittik.. Burası bizim sulukuleye denk geliyor. Tango bu mahalleden çıkmış. Bildiğiniz varoş. Tango da bu mahallede zamanında yaşamış hayat kadınlarının dansıymış, onların acılarını, erkeklerle ilişkilerini simgeliyormuş. Bunları öğrenince tangodaki kadının atılıp tutulması, tokatlanıyormuş gibi yapılan figürlerin nereden kaynaklandığı ortaya çıktı.. Tango, hayat kadınlarının acı dolu hayatını simgeliyor ve bu yüzden bu dansda herşeyi erkek kontrol ediyor.. BOCA da enteresan bir şey de şu oldu: bizim çakma turun rehberi bizi bir pasaja soktu. İçeride bir sürü hediyelik eşya dükkanı var.. Bizi bir dükkana götürdü ve buradan döviz bozdurabileceğimizi, bankalardan ve döviz bürolarından daha iyi karşılık alacağımızı söyledi. Burada sahte para verildiğini söylememe gerek yok herhalde. Arjantine gelmeden bu sahte para meselesi hakkında da bolca uyarılmıştım. Özellikle taksilerde ücreti tam para olarak vermem gerektiği söylenmişti. Takside para üstü alırsanız mutlaka sahte para veriyorlarmış. Zaten heryerde para verdiğinizde sağına soluna, paranın her tarafına bakıp sahte mi değil mi bakıyorlar. Bizi, sahte para veren çakma döviz bürosuna götüren tur rehberimiz, tur ücretini verdiğimizde ne yaptı dersiniz? Verdiğimiz paraları merkez bankası memuru özeniyle inceledi; sahte olup olmadıklarına baktı.. Yahu bu şehrin her yerinden üçkağıt, sahtekarlık akıyor resmen.. Tur ile otele döndüğümde ne oldu dersiniz? Tam kapıdan girdim, lobiyi geçiyorum, baktım birileri Türkçe konuşuyor.. Hemen laf attım, tanıştık. İzmirden gelen bir arkadaş grubu imiş. On kişilermiş, arkadaşlarından biri yoğun bakıma kaldırılmış. Meğer önceki gece bir bara gitmişler. Dönüşte üçer üçer taksilere binmişler; bir arkadaşları son taksiye yalnız binmiş.. Gaspçılar adamı taksiden dışarı çekip dövmüş, üzerinde ne varsa çalmışlar. Kafa travması sebebiyle yoğun bakıma kaldırmışlar. Yok artık dedim.. Bana geceleri kesinlikle tek başıma dolaşmamamı önerdiler. Bu memleketin neresini seveyim yahu? Gelelim Arjantin'in tek beğendiğim yanına: biftekleri! Ama ne biftek! Dediklerine göre biftek yiyecekseniz bir Arjantin'de, bir de Teksas'da biftek yemeliymişsiniz (bir de seattle'da satılan Beefalo etini merak ediyorum). Arjantin'in uçsuz bucaksız topraklarında bol bol Angus yetiştiriliyor. Doğal olarak burada et inanılmaz ucuz. Bir restorana gittiğinizde menü önünüze ispanyolca geliyor. Tüm diğer yemekleri boşverin, gözünüz menüde 'Lomo' yada 'Lomitto' kelimelerini arasın. Bunlar biftek yemekleri. Burada et yemeklerinde ahçılar kestikleri eti tartmıyor, çünkü pişirilen et en az 400 gram oluyormuş (malesef bizde döner yeseniz eti gramı gramına tartar 80 gram zor koyarlar..). Ben bir çok restoranda biftek yedim, bunlardan biri de ocakbaşı tarzı bir restorandı. Adam eti satırla küt, küt 'gözkararı' kesiyor, tartma falan yok ama öyle büyük bir parça kesiyor ki 'az kestin' deme şansınız yok, allah çarpar adamı! Bu arada siz aksini söylemedikçe heryerde bifteği az pişmiş yapıyorlar, benden söylemesi (zaten biftek o kadar kalın ki içi pek pişmiyor). Et hem az pişiriliyor, hem de kanlı geliyor. Güya bunun sebebi etin islami usüllere uygun kesilmemesiymiş. Bir tanıdığımın dediğine göre orada hayvanları elektrik şokuyla öldürüyor ve kesim yapılırken kanın akmasını beklemiyorlarmış. Et bu yüzden kanlı geliyor. Bu arada bir restoranda menüde şöyle bir uyarı da gördüm (bayaa ilginç): 'Az pişmiş etler sağlığınız için zararlı olabilir. Riski göze alarak yiyiniz.'.. Et az piştiğinden bıçağı vurduğunuzda kanını salıyor.. Tam benim gibi etçil yaratıklara göre!' Bu arada şok olacağınız birşey daha söylemeliyim: Koca bir biftek, yanında salata, garnitür ve patatesi ile birlikte bizim paramızla 10 TL ye falan geliyor.. Çok ciddiyim.. Güzel bir biftek yemeği 30-35 pesoya çıkıyor, bu da bizim paramızla 10-12 TL ediyor.. Bu memlekette yoksulluk had safhada olsa da açlık çekilmez. Et acaip ucuz.. Arjantin ile ilgili ilginç bir not: kaldığım otelin önünde uzanan, şehir içi yol... 5 şerit gidiş, 5 şerit geliş, tam 10 şerit yol yapmış allahsızlar ya!! Terbiyesiz adamlar! 10 şerit yol mu olur lan? Ama size bir şey söyliyeyim: TRAFİK YİNE DE DURUYOR, KIRMIZI IŞIK YANINCA TABİİ!! Biraz taksi şöförleriyle sohbet ettim. Trafik biraz yavaşlasa tıkandı diyorlar.. 'Eeee, büyük şehir, tam 3 milyon kişi yaşıyor, bu kadar trafik olur' diyorlar.. Abi, biz naapalım? Bizde 10 şerit yol mu var? İstanbulun nüfusu 3 değil, 13 milyon lan!! Allahınızdan korkun Arjantin'li şöförler! Vallahi çarpılırsınız!.. Florida caddesine gidip gezdiğim günler bir şey dikkatimi çekti. Sokaklarda elinde fotoğraf makinası ile gezen, sağın solun resmini çeken kimse yok.. Başka bir şehir olsa mutlaka ortalıkta turist olduğu anlaşılan, resim çeken birilerini görürsünüz. Buenos Aires'de yok böyle birşey. Anlaşılan buraya gelen turistler gasp olaylarına karşı hep uyarılıyor. Ben de gezerken yanımda fotoğraf makinası, cüzdan, pasaport falan taşımadım bu yüzden. Ellerim hep boş olduğundan sürekli birşeyleri biryerlerde unutmuşum gibi hissediyordum. Florida caddesi aynen Taksimdeki istiklal caddesi gibi. Kitapçılar, hediyelik eşya satanlar, restoranlar, alış veriş merkezleri, hep burada.. Florida caddesi, uzunca, bir çok başka caddeyi çaprazlayan bir cadde.. Büyük oranda trafiğe kapalı olsa da bazı büyük caddelerle keşistiği yerlerde trafik akıyor. Buralarda enteresan bir şey sizi karşılıyor. Taksici sokak çocukları... Bu çocuklar sizi görür görmez hemen 'Taksi mi lazım?' gibi birşeyler söyleyip, zaten sizin işaretinizle durmakta olan taksiyi kendi durdurduğunu iddia ederek bahşiş istiyor. Ben denedim, 'Yok, taksi istemiyorum' deyip 50 metre yürüdüm, ileriden bir taksiyi çevirdim, eleman taksiye bindiğimi gördü, kosup yetişti ve bahşişini istedi. Bu çocuklar aynı bizim tinerciler gibi. Bence bunlara hiç bulaşmamak lazım. Bu yüzden 'bahşiş vermezsem ne olur?'u hiç denemedim, her seferinde 1 peso verdim.. Florida caddesinde kitapçıları dolaştım. Ağırlıklı olarak ispanyolca kitaplar satılıyor doğal olarak. Bir kaç Türk yazarın kitaplarına da rastladım, hatta sanırım Orhan pamuk'un kitapları da vardı.. Grafik kitaplarını gezerken bir anda Ricardo Villagran'ın bir albümünü gördüm.. Kim bu Ricardo Villagran? Çok büyük bir çizgi roman sanatçısı.. Ben en çok Conan çalışmaları sebebiyle tanıyorum kendisini. Florida caddesinde, bir kitapçıda bir albümünü buldum.. Çünkü kendisi Arjantinli olup, Buenos Aires'de yaşıyormuş.. Kitabın arkasında biografisini okudum; adam 75 yaşında.. Bir ara gidip tanışayım dedim ama yaşının bu kadar ileri olduğunu okuyunca vazgeçtim.. Belki de bunamıştır.. Gidip ne diyeceğim? Ben de albümünü aldım.. Yalnız ilginçtir, bu albümü bir yerde sordum 150 peso dediler, almadım; birazdan sokağın ilerisinde başka bir kitapçıdan 75 pesoya buldum, aldım..?? Recoleta mezarlığının tam karşısındaki parktaki ağaçlar.. Tur rehberi kız bu ağaçları gösterip 'Rubber tree' diye bahsedince, arkadaki gerizekalı isveçli gençler 'Oh my god! These trees are fake ha!!' diye hayretler içinde kaldılar. Yok böyle birşey ya.. Rehber kız ağaçlar için 'Rubber' derken 'kauçuk ağacı' olduklarını söylemek istedi ama bu gençler kauçuk'u plastik diye anlayıp ağaçları yapma (sahte) zannettiler. 'Oha! bu kadar büyük bir plastik ağacı nasıl yapmışlar' falan gibi şeyler söylediler. Tam bir 'lost in translation' durumu.. Abi bu memlekette içecekler neden acaip hacimlerde satılıyor? Bizdeki kutu kolalar 330 cc. değil mi? Arjantindekiler neden 354 cc. yahu? Neden 330 yada 355 cc. değil?? Kafeinli, Ginsengli 'Pepsi kick' neden satılmıyor bizde? Gerçi benim gibi tansiyon hastalarına hiç önermem.. Direkt nabzınızı ve tansiyonunuzu tavana vurduruyor.. Bomba bişii... Bu meydanın adını hatırlamıyorum ama burada 1970 li yıllardan beri ihtilaller sırasında çocuklarını kaybeden anneler cumartesi günleri toplanıyormuş. Bizdeki cumartesi annelerinin aslı bunlarmış. Yerdeki başörtüsü çizimleri annelerin cumartesi günleri toplanıp oturdukları yerleri gösteriyor.. Malesef antarktika dönüşü yine Buenos Aires'i gezerim diye 2 gün daha ayırmıştım.. Vallahi halt etmişim.. Sonuçta 2 sıkıcı gün daha geçirdim, bir kaç Lomo de beef yedim.. Sonra dönüş yoluna girdim.. Bay bay Buenos Aires.. Bir daha görüşeceğimizi hiiiç sanmıyorum... Bir sonraki sayfaya geçmek için tıklayınız..
Ziyaretçilerim hangi ülkelerden (son 24 saat):
|
|||||||||||||
|
||||||||||||||
,¸¸,ø¤º°`°º¤ø,¸¸,ø¤º°`°º¤ø,¸¸ Bu site, en iyi şekilde, en az 1280 X 800 çözünürlük, İnternet Explorer son sürüm ile ve hızlı bir internet bağlantısı ile görüntülenir,¸¸,ø¤º°`°º¤ø,¸¸,ø¤º°`°º¤ø,¸¸
|
||||||||||||||